15 Temmuz 2013 Pazartesi

Çok Özledim Ümit Karan Diye Biten Şiirleri



Kesin şiir diye bir şey vav. Fulya Jaklin  diye biri de var tıpkı Albertine gibi. Şimdi burada şiirle konuşucam. Şiir konuşucam. Konuşuyorum.  Mesela çok mu abartılıyor Cemal Süreya? Evet.

Tamam. Çoğu zaman şiir çeviriyorum evde. Geçenlerde yedi çuval Rimbaud çevirdim. Anladım ki Rimbaud çevrilemez. Fransızcasından okumanız gerek. Ben Daçça baktım. Bu yüzden bir kıza şiir okuduğum da oldu. Ona yaklaşıp şey demiştim “Yağmuru dinliyorsun yağmuru dinliyossun ama şiir sevmiyorsun” Ne boktan bir hareketti. Ben kızın yerinde olsam gülerdim. Ama o etkilenmişti. Süreya da kadınlara şiir okurmuş. İkinci Yeni öyle sanıyorum sona erdi. Ve şair dediğimiz şeylerin son simaları da onların arasındaydı. Bugün şair dediğimiz tipler fortçudur. Namık Kuyumcu’dur şair. Ataol Behramoğlu’dur. Behramoğlu’nun kitap fuarı’nda, hemen önünde şair yazıyordu. Haklı. Arkasında da Atatürk vardı. Haklı. Sen şairliği İkinci Yeni’den sonra bu ve bunun gibilere emanet ettin abi. Şimdi neyin şairliğini yapıyosun. Dağılın.

Münir’in başlattığı bir “Allah belalarını versin ekolü” var. 2013’te şiir üzerine konuşurken dikkate alınabilecek tek ekol belki de. altı ay içinde sona erecek. Öyle diğer ekoller gibi yıllarca yaşamayacak. Bizde böyle. Bir ekol altı aylık süreyi aşarsa mort oluyor. Ama mesela Latmos’ta 8.000 yıldır kaya resimleri duruyor. Ne yani, ne alâka? Şiir orada mı diyeceksin şimdi? Yok orada demeyeceğim. Demiycem. Şiir o kayalar var ya. O kayalar “kayalar”.

Şiiri kaybettik. Anneannemi de kaybettik. Anneannem dönmeyecek ama şiir geri gelir. Kaybolan bisikletim de geri gelmişti benim. Vavien’de Binnur Kaya geri geliyor ya kayalıkların arasından. Hah işte, şiir Binnur Kaya’nın kayalıkların arasından yeniden çıkıp gelmesindedir- DEDİR. Kayalar kayalıklar, evet, arasından. Gel. Ama boşluk lazım bize. İte kaka. Çok boşluk. Güzel de değil sadece boşluk. Bazıları gitmeli, bazı şeyler ölmeli, bazı koca popolar şiirin üstünden kalkmalı. Zaten olmayan şiir kamusu biraz daha uzaklaşmalı (Geri gelmek şartıyla) Dünyaya bir gün ara gereksinimi. Hepimiz paleolitik dönemin uçsuz bozkırlarında bir süre.. Hah bir gün ara gereksinimi. Ardından gel. Gel halk gel. Gel şiir gel gel. Şiire “gel gel” yapmak bizim işimiz. Öbürleri ekmekçi. Tam buğday ekmekçi. Egoları olmasa koyarlar kıçına şiirin. “Kalbim sevda pınarı” diyen çocuk daha değerli onlardan. En azından “klişe” diye bir şeyden bile habersiz. Habersiz olmaları iyi. Haber kolay.


Şiir’de görüş. Politik görüş. Siyasi görüş. Dini görüş. Görüş. Görüş Atatürk şarkıları yapan Çelik’tir. Şükrü Sina Gürel’dir. Çok Türk’tür. Bir şair eninde sonunda algılar, duyumlar yaratır, sözcüklerle yapar bunları. Onları bize verir, biz de bu algılar ve duyumların oluşturduğu oluşumları paylaşırız. Ya da paylaşmayız “Odaya bakıyorum çiçekler çok” diyen birinin ne kadar “görüşü” yoksa “İsyan edin” diyen bir şairin de görüşü yoktur. Çünkü şiir ister görüntülerden geçsin, ister yoldan geçsin isterse de sözcüklerden geçsin duyumların bir halidir. Duyumlar kendi hallerinde aktarılabilen şeyler olmadıkları için başka algılar ve duyumlarda daha başka duygulamlara dönüşürler. Hep bir başka oda vardır. Duyumların bir görüşü olamaz. O yüzden şiirin de görüşü olamaz. Yokdur.

Bir şey anlatmamak için çok çaba sarf etmemiz gerekiyor. Mesela artık “Cansever şiiri üzerine inceleme” yaparken uzun uzun Tiramisu tarifi vermemiz gerekiyor. Ya da 400 Darbe üzerine yeni bir şey söylememiz için ilk önce fokların köpekbalıklarının beslenme zincirinde tam olarak nerede durduklarını aktarmamız gerekiyor. Bir de artık şiire şiirle referans vermek sona ermeli bence. Artık şiir sözcüklere çok güvenen insanların elinde değil çünkü. Ben daha çok kliplerde görüyorum şiir. Videolarda. Chantal Akerman filminde, bloglarda, katırtırnağı adlı bitkide. Ama bunları “Şiir her yerde” aptallığı ile değil “Şiir bunlar dışında hiçbir yerde” aptallığı ile görüyorum. İkinci Yeni’de şiir kalmadı, İslam’da da, Sol’da da. Bakkalda şiir kalmadı dostlar.


Daha ne kadar kalmayabilir ki? Daha nereye kadar düşebiliriz ki? İşte bu kadar. O yüzden heyecanlıyız. Zira bu kadar dibe vurduysak, Ümit Karan’ın da dediği gibi, dibe vuranların düşeceği başka bir yer yoktur. O yüzden kalkıp yeniden yeryüzüne çıkmak durumundayız. Yeryüzü ne dersen ben de bilmiyorum Zaten bir şey ifade etmeyen sözcükleri daha da eğip bükmek, saçmalayıp başkalaştırmak, yok etmek dışında bir seçenek kalmadı. Bunlar sözcükler kadar imajlara da yansıyor, siz görmüyorsunuz ama işte bunlar hep şiir. Yekta “Yıkın” derken aslında bunları kastediyordu.  Bizim şiirimiz kırıp dökmedikçe geri gelemez abiler. 

Aras K.