Kesin
şiir diye bir şey vav. Fulya Jaklin diye
biri de var tıpkı Albertine gibi. Şimdi burada şiirle konuşucam. Şiir konuşucam.
Konuşuyorum. Mesela çok mu abartılıyor
Cemal Süreya? Evet.
Tamam.
Çoğu zaman şiir çeviriyorum evde. Geçenlerde yedi çuval Rimbaud çevirdim.
Anladım ki Rimbaud çevrilemez. Fransızcasından okumanız gerek. Ben Daçça
baktım. Bu yüzden bir kıza şiir okuduğum da oldu. Ona yaklaşıp şey demiştim
“Yağmuru dinliyorsun yağmuru dinliyossun ama şiir sevmiyorsun” Ne boktan bir
hareketti. Ben kızın yerinde olsam gülerdim. Ama o etkilenmişti. Süreya da
kadınlara şiir okurmuş. İkinci Yeni öyle sanıyorum sona erdi. Ve şair dediğimiz
şeylerin son simaları da onların arasındaydı. Bugün şair dediğimiz tipler
fortçudur. Namık Kuyumcu’dur şair. Ataol Behramoğlu’dur. Behramoğlu’nun kitap
fuarı’nda, hemen önünde şair yazıyordu. Haklı. Arkasında da Atatürk vardı.
Haklı. Sen şairliği İkinci Yeni’den sonra bu ve bunun gibilere emanet ettin
abi. Şimdi neyin şairliğini yapıyosun. Dağılın.
Münir’in
başlattığı bir “Allah belalarını versin ekolü” var. 2013’te şiir üzerine
konuşurken dikkate alınabilecek tek ekol belki de. altı ay içinde sona erecek.
Öyle diğer ekoller gibi yıllarca yaşamayacak. Bizde böyle. Bir ekol altı aylık
süreyi aşarsa mort oluyor. Ama mesela Latmos’ta 8.000 yıldır kaya resimleri
duruyor. Ne yani, ne alâka? Şiir orada mı diyeceksin şimdi? Yok orada
demeyeceğim. Demiycem. Şiir o kayalar var ya. O kayalar “kayalar”.
Şiiri
kaybettik. Anneannemi de kaybettik. Anneannem dönmeyecek ama şiir geri gelir.
Kaybolan bisikletim de geri gelmişti benim. Vavien’de Binnur Kaya geri geliyor
ya kayalıkların arasından. Hah işte, şiir Binnur Kaya’nın kayalıkların arasından
yeniden çıkıp gelmesindedir- DEDİR. Kayalar kayalıklar, evet, arasından. Gel. Ama
boşluk lazım bize. İte kaka. Çok boşluk. Güzel de değil sadece boşluk. Bazıları
gitmeli, bazı şeyler ölmeli, bazı koca popolar şiirin üstünden kalkmalı. Zaten
olmayan şiir kamusu biraz daha uzaklaşmalı (Geri gelmek şartıyla) Dünyaya bir
gün ara gereksinimi. Hepimiz paleolitik dönemin uçsuz bozkırlarında bir süre..
Hah bir gün ara gereksinimi. Ardından gel. Gel halk gel. Gel şiir gel gel. Şiire
“gel gel” yapmak bizim işimiz. Öbürleri ekmekçi. Tam buğday ekmekçi. Egoları olmasa
koyarlar kıçına şiirin. “Kalbim sevda pınarı” diyen çocuk daha değerli
onlardan. En azından “klişe” diye bir şeyden bile habersiz. Habersiz olmaları
iyi. Haber kolay.
Şiir’de
görüş. Politik görüş. Siyasi görüş. Dini görüş. Görüş. Görüş Atatürk şarkıları
yapan Çelik’tir. Şükrü Sina Gürel’dir. Çok Türk’tür. Bir şair eninde sonunda
algılar, duyumlar yaratır, sözcüklerle yapar bunları. Onları bize verir, biz de
bu algılar ve duyumların oluşturduğu oluşumları paylaşırız. Ya da paylaşmayız
“Odaya bakıyorum çiçekler çok” diyen birinin ne kadar “görüşü” yoksa “İsyan
edin” diyen bir şairin de görüşü yoktur. Çünkü şiir ister görüntülerden geçsin,
ister yoldan geçsin isterse de sözcüklerden geçsin duyumların bir halidir. Duyumlar
kendi hallerinde aktarılabilen şeyler olmadıkları için başka algılar ve
duyumlarda daha başka duygulamlara dönüşürler. Hep bir başka oda vardır.
Duyumların bir görüşü olamaz. O yüzden şiirin de görüşü olamaz. Yokdur.
Bir
şey anlatmamak için çok çaba sarf etmemiz gerekiyor. Mesela artık “Cansever
şiiri üzerine inceleme” yaparken uzun uzun Tiramisu tarifi vermemiz gerekiyor.
Ya da 400 Darbe üzerine yeni bir şey söylememiz için ilk önce fokların
köpekbalıklarının beslenme zincirinde tam olarak nerede durduklarını aktarmamız
gerekiyor. Bir de artık şiire şiirle referans vermek sona ermeli bence. Artık
şiir sözcüklere çok güvenen insanların elinde değil çünkü. Ben daha çok
kliplerde görüyorum şiir. Videolarda. Chantal Akerman filminde, bloglarda,
katırtırnağı adlı bitkide. Ama bunları “Şiir her yerde” aptallığı ile değil “Şiir
bunlar dışında hiçbir yerde” aptallığı ile görüyorum. İkinci Yeni’de şiir
kalmadı, İslam’da da, Sol’da da. Bakkalda şiir kalmadı dostlar.
Daha
ne kadar kalmayabilir ki? Daha nereye kadar düşebiliriz ki? İşte bu kadar. O
yüzden heyecanlıyız. Zira bu kadar dibe vurduysak, Ümit Karan’ın da dediği
gibi, dibe vuranların düşeceği başka bir yer yoktur. O yüzden kalkıp yeniden
yeryüzüne çıkmak durumundayız. Yeryüzü ne dersen ben de bilmiyorum Zaten bir
şey ifade etmeyen sözcükleri daha da eğip bükmek, saçmalayıp başkalaştırmak,
yok etmek dışında bir seçenek kalmadı. Bunlar sözcükler kadar imajlara da
yansıyor, siz görmüyorsunuz ama işte bunlar hep şiir. Yekta “Yıkın” derken
aslında bunları kastediyordu. Bizim
şiirimiz kırıp dökmedikçe geri gelemez abiler.
Aras K.