19 Kasım 2014 Çarşamba

1995'te Başlayan Bir Adam





1995 yılının Mart ayında bir adam doğal olmayan yöntemlerle dünyaya geldi. Dünyada geçirdiği ilk yıllarda çevresi ile ilgilenmeden sadece pencereden bakmak suretiyle sosyal bir birey olmaya çalıştı. Evinden ilk kez 7. yaşını kutlamak için ayrıldı. Yanında haşlanmış yumurta ve bir miktar ekmek vardı. Adam 7 yaşındaydı ve dünya onun için çok farklıydı.

9 yaşında evden kaçmaya karar verdi. 19 yaşında evden kaçtı. Üç gece camilerde bir gece de çimlerde yattı. Karşısına çıkan tüm kitapları okudu. Çoğunu anladı. Cennete gitmeye, okuduğu ve balinalarla ilgili olduğunu hatırladığı bir kitaptan sonra karar verdi. Tanrı ile konuşmak için bir telefon kulübesine girdi. Çeşitli numaraları karıştırarak belirli yerleri aradı. İlk aradığı yer pideci, ikinci aradığı yer büfe,  üçüncü aradığı yer ise Tanrı çıktı.  Karşıdaki ses oldukça cızırtılı geliyordu ama buna rağmen söyledikleri net olarak anlaşılabiliyordu. “Tanrı işte” diye düşündü 19 yaşındaki adam. Daha sonra Tanrıya başına gelenleri anlattı ve cennete gitmek istediğini söyledi.  Tanrı, ilk aradığı pidecinin adresini verdi ve ertesi gün saat tam 20.02’de orada olmasını tembih etti. “Kavurmalı pide yeriz” diyerek de telefonu kapattı. Saatine baktı. Tanrı ile buluşmasına tam 17 saat vardı. Böyle bir dünyada, böyle bir adam için, 17 saat, evet, çok uzun bir zamandı.

Ertesi gün Tanrı ile hangi üslupla konuşacağını düşündü. Yardıma ihtiyacı vardı kuşkusuz. En ufak bir saygısızlık her şeyi alt üst ederdi. Müftülüğe gitti ve yetkili biriyle görüşmek istediğini söyledi. İçeri alındığı odada bıyıksız olduğuna şaşırdığı bir adam Genç Bakış izliyordu. Hiç uzatmadan meseleye girdi “Yarın Tanrı ile bir görüşmem var. Ama ne diyeceğimi bilemiyorum. Mesela ona nasıl seslenmeliyim?” Bıyıksız adam bir süre sessiz kaldı. Gözü arada Genç Bakış’a kayıyordu. Sonra birden ciddileşerek  “Onunla görüşeceğine gerçekten inanıyor musun?” diye sordu. “Gerçekten inanıyorum” dedi 19 yaşındaki adam. Bıyıksız adam yine Genç Bakış’a dalmıştı.  “Bence var ya bu soruları Abbas önceden dağıtıyor bunlara tamam mı, sonra da yok efendim üniversiteli öğrenciler soru soruyormuş. Yazık valla!” dedi. Bir cevap alamayınca da “Bence “nasılsınız rabbim” iyi bir başlangıç olur.” diyerek asıl konuya döndü. Hemen not aldı 19 yaşındaki adam ve teşekkür ederek odadan ayrıldı.


Sadece 2 saat geçmişti.  Önünde geçmesi gereken 15 saat daha vardı. Buluşma yeri olarak tasarladıkları pideciye gidip önceden bir durum tespiti yapmaya karar verdi. Uzun süre yürüdükten sonra bir ara sokağa girdi. Sokağın en sonunda yeşile çalan tabelasıyla “Dostlar Pide Salonu” nu gördü. İçeride hiç müşteri yoktu. Bir tane adam fırının başında durmuş açmaya hiç de niyetli olmadığı bir hamurla oynuyordu. Adama yaklaşıp “Bir tane kavurmalı pide alabilir miyim?” dedi. Pideci kafasını hiç kaldırmadan “Olur” dedi. Boş masalardan birine oturup beklemeye başladı. Masanın üstündeki menüden pide fiyatlarını inceledi. Kaşarlı, kıymalı, kuşbaşılı, kavurmalı ve tüm bunların çeşitli kombinasyonlarıyla sayısı 24’e yaklaşan tüm pidelerin isimlerini tek tek okudu. Hepsinin fiyatı aynıydı “5 lira”. “Hadi yumurtalı-kaşarlı 5 lira olur, hatta kıymalı-yumurtalı da 5 lira olur. Ama kuşbaşılı-kaşarlı-yumurtalı pidenin fiyatı nasıl 5 lira olur?” diye düşündü. Bu sırada içeri elinde paralarla bir çocuk girdi. Fırının başında hâlâ hamurla uğraşan pideciye para ve “Bu da iade, adamlar kıymalı istemiş usta” diyerek bir poşet verdi. Pideci bir şey demeden paraları cebine koydu. Bir süre sonra kasanın başına doğru yürüyen çocuğa seslenerek “Al şu paketi servis yap ve delikanlıya ver” dedi. Çocuk koşarak fırına doğru ilerledi ve 1 dakika 34 saniye önce verdiği paketi ustasından geri alarak bir tabağa boşalttı. Biber ve domatesleri etrafına dizdikten sonra “İçecek var mı abi?” diyerek 19 yaşındaki adama seslendi.  Adam tek kolunu sandalyenin dirseğine koyarak arkasını döndü ve “Ayran” dedi.

Pidesini bitirdikten sonra ücretini ödemek için kasaya yöneldi. Çocuk tek bir tuşa sertçe basarak yazar kasayı açtı ve “6 lira” dedi. Adam 10 lira verdi. Çocuk ustasına dönerek  “Bozuk var mı?” dedi. Pideci de cebinden çıkardığı bozuklukları “1 2 3 4” diyerek 135 cm.’lik mesafeden fırlatmaya başladı. Çocuk da neşe içinde “1 2 3 4” diyerek paraları yakaladı ve “Buyur abi” diyerek 19 yaşındaki adama verdi. Bozuklukları cebine koyan adam pideciye yaklaştı, “Benim yarın burada bir randevum var. Sizden ricam beni tanıyormuş gibi davranmamanız ve sanki ilk kez buraya gelmişim gibi benimle ilgilenmenizdir” dedi. Yine başını kaldırmadan “Olur” dedi pideci. Dükkândan çıktı. Bir otele gitti. Otele yerleştikten 9 saat sonra uyudu.

Uyandığında saat 19: 17 idi. Birden telaşa kapıldı. Geç kalacağını düşünerek hızlıca giyindi ve otelden çıktı. Pidecinin önüne geldiğinde saat 20.04’ü gösteriyordu. Kapıyı açarak içeri girdi. Masalar yine bomboştu. Sevindi, Tanrı henüz gelmemişti. Pideci yine fırının başında bu defa bir hamuru döndürerek havaya atıyor sonra tekrar yakalıyordu. Adam pideciye yaklaştı “Beni soran oldu mu?” “Olmadı” dedi pideci. Adam bir masaya oturdu ve masanın üzerindeki gazeteleri inceleyerek Tanrıyı beklemeye başladı. 7. sayfanın altında küçük bir reklam-haber gördü …“Selami Şahin Halk Konseri”  Konserin gerçekleşeceği mekânın bulunduğu yere çok yakın olduğunu fark etti.

Yarım saat geçmişti gelen giden yoktu. Canı sıkıldı bu duruma. Canı sıkılınca da karnı acıktı. “Acaba bir tane yurt barbunya alıp burada yesem ayıp olur mu?” diye düşündü. Ayıp olacağına karar vererek bir tane kuşbaşılı-yumurtalı-kaşarlı pide söyledi. Pideci “Olur” dedi ve elindeki hamuru tezgâhta açmaya başladı.

Pideci tek başınaydı ve her işle o ilgileniyordu. Pideyi fırından çıkardı ve bir tabağa attı. Hızlıca kesti, etrafına bir yeşilbiber ve iki domates koyarak 19 yaşındaki adama götürdü.

Adam pidesini bitirdikten sonra ayağa kalkıp elini yıkamaya gitti. Lavabodan çıktığında pidecinin çırağının dükkânın arka tarafındaki yarı açık mekânda, un çuvallarının üzerinde uyuduğunu fark etti. Sessizce çıktı ve pideciye doğru yürüyerek  “Selami Şahin halk konseri veriyormuş.” dedi. Pideci de “Evet aşağı mahallede hemen” dedi yine hamurlarla ilgilenerek. Sonra birden “Cafer!,Cafer!” diye bağırdı pideci. Un çuvallarının üzerinde uyuyan Cafer’den “Geldim usta” yanıtı geldi ve yanıta henüz nokta koyulmamışken Cafer ustasının yanında bitiverdi. “Git şuradan tahin al sonra da konsere mi neye gidiyorsan git” dedi. Cafer’in gözleri parladı  “Selami Şahin konseri” dedi. Ustasından aldığı parayla hızla uzaklaştı. 19 yaşındaki adam “Acaba ben de mi gitsem konsere?” diye düşündü. Neredeyse 45 dakika olmuştu ve tanrıdan hâlâ haber yoktu. Cafer hızla dükkâna girdi ve tahini pideciye verdikten sonra “Ben çıkıyorum, sana kolay gelsin usta” diyerek kapıya yöneldi. Bu sırada pideci “Cafer dur bir dakika” dedi.  “Bu delikanlı da konsere gitmek istiyor galiba. Eğer öyleyse birlikte gidin. Yakın da olsa belli olmaz. Karışık bizim sokaklar, belki bulamaz konser yerini” dedi. Cafer başka bir Selami Şahin dinleyeni olan 19 yaşındaki adama parlayan gözlerle bakıp “Gidelim mi abi?” dedi. Adam “Ama benim bir randevum var” dedi. Pideci de “ 1 saattir bekliyorsun zaten. Gelen giden yok. İstiyorsan bir not bırak, beklediğin şahıs gelirse ben notunu iletirim” dedi. 19 yaşındaki adam saatine baktı. Gerçekten de bir saat olmuştu. Pidecinin fikrine sıcak baktı ve bir kâğıt kalem istedi. Cafer zıpkın gibi kasaya yöneldi ve anında kâğıt ve kalemi bularak adama verdi. 19 yaşındaki adam kâğıda “Tanrım” yazdı ama hemen üstünü çizerek yeniden başladı. 

Rabbim nasılsınız? Sizi bekledim ama gelmediniz. Aşağı mahallede Selami Şahin konseri varmış. Ben şimdi oraya gidiyorum. Durumum acil. Eğer bu notu okursanız lütfen beni konser alanında bulun.

Notu katladı ve pideciye verdi. Ardından da cebinden beş lira çıkararak kasanın yanına koydu. Pideciye teşekkür edip dükkândan Cafer ile birlikte çıktı.

Selami Şahin yeni albümünden fazlaca şarkı söylese de kimsenin dilinden düşüremediği klasiklerine de haksızlık yapmamış ve alana toplananları hoş bir reveransla selamlayarak konseri nihayete erdirmişti. Cafer ve 19 yaşındaki adam pideciye dönmek için yürümeye başladılar. Cafer “Abi “İçkim Sigaram”ı niye söylemedi acaba Selami abi ya? Çoğusu bilmez ama o şarkının söz ve müziği Selami Şahin’e aittir.” dedi. Adam da “Repertuarına almamıştır. Sonuçta her bir şarkıyı çalmak için 3-5 gün prova yapıyor bu adamlar. Haksızlık etmemek lazım” dedi. Cafer de “E öyle tabi” dedi “Adamlar bu işin ameliyatını yapmış bir yerde”

Pideciye girdiler. Cafer doğruca un çuvallarına gitti. Adam da pideciye yaklaşıp “Gelen- giden var mı usta?” dedi. “Bir kadın geldi.” dedi Pideci. “Randevusu olduğunu ama geciktiğini söyledi. Ben de senin notunu verdim. Notunu birkaç kez okudu. Sonra oturdu bir daha okudu. Nasıl desem, şaşırmış gibiydi. Sonra kâğıt kalem istedi. Verdim.  O da sana bir şeyler yazdı. İşte burada” diyerek bir kâğıt uzattı adama. Notu alırken “Kadın mı?” diye sordu pideciye. “Evet” dedi pideci “Bir kadın.” “Demek Tanrı bir kadınmış!” diye düşündü 19 yaşındaki adam. Sonra da bir masaya oturup notu okudu:

Selamlar. Randevumuza geç kaldım kusura bakma. Sen de beni beklemekten sıkılıp Selami Şahin konserine gitmişsin anladığım kadarıyla. Aslında buraya cennete gitme isteğini yerine getiremeyeceğimi bildirmeye geldim. Bizim tarafta durumlar karışık. Bir sürü bina falan yenilenecek. Mekân değişikliği yapma durumları söz konusu. Bir sürü problem işte. Ben de o yüzden buralardayım. “Ben söz verdim mi tutarım, benim adım bilmem ne” diyen mühendis bir adam varmış. Özellikle cehennem tarafındaki zibidiler onu tavsiye etti.  Ona bulmam gerekiyor. Tahkikatı sürdürüyoruz. İşte bu sebeplerden dolayı konsere gelemeyeceğim. Gözlerinden öperim.

Not: Cennetten de garip bir yerdesin şekerim. Sana tavsiyem: Keyfini çıkar.

Sevgilerle: Tanrı.


19 yaşındaki adam notu katladı ve cebine koydu. Pideci sessizce ayakta duran adama elindeki hamuru havaya atıp tekrar yakalayarak sordu “Ee, “Seninle Başım Dertte”yi söyledi mi Selami?”Saat gece yarısını çoktan geçmişti ama Dostlar Pide Salonu hâlâ açıktı. Ve pideci, bıkmadan usanmadan hamurlarla oynamaya devam ediyordu. “Tanrı haklı” diye düşündü 19 yaşındaki adam. Sonra da pideciye dönüp “Söylemez mi usta, hem de Allahına kadar söyledi” dedi.



Daha önce Behçet Bey Fanzin'de yayımlandı.

7 Kasım 2014 Cuma

Bütün O Filmlerde Vurularak Ölmek





1

Denediğim çocukları alnıma dayarım Nasıldır umulmadık şemsiyeler kapanırlar Demirleyen budur yüzünün içiyle Günaydın Hüzün’de Bizi bir tek 200 yıl evvel ölen Alman anlar Şimdi geriden mağlup yarasa ifadesiyle şoklar Katılmadığımız konulara bir itiraz Bir de bundan sürreal punk çıkarımlar sağlayan Fularsız cık cık cık köylü oğlanımız var

Üstünden atladık değişenlerin Kuşağımızda çok işte bu’lar Ekranlar açıldı beri bırakılmış Hamit Tamer Vedatlara karışmış fevri kızlar Korkmazlar daha atadan Sen hâlâ başını iki ve üç ellerinle dükkân arkasında Bir taraftan öpüp dalları Dördüncü ellerin kitap saklar


2

Bütün o filmlerde vurularak ölmek Tabağında kalmış görüyorsun Fotoğraflarda gülmeden Senin altı yüz yetmiş beş milyon çeşit kokun Anlaşılır dört yıldan önce Öpenler sanma ki girdiler gerçekten Ben oradaydım dans etmeden Yaklaşmalarına karşı koymadın Baban vardı yanlarında buydu zaten Her şey evlerde nelerin üstünde gidip gelmeden önce Sadece sıfır nokta beş saniye Bembeyaz bembeyaz bembeyaz Zincirlerden halkalardan biri Uyanmadan sabahlarda

Bana kimse unutmayı Düz yollar çevre yollar Yanında duran arabada iyi biri olma ihtimali Hayır öğretemez Taş vardır Taşlarla resimlerimden sonra Bütün sahil kesimlerine yokuş aşağılara Yokuş yukarılara gülerek Beklemeden 23.30’lara Eve çadır kurup şarap öncesi Meleklerin düş yaşamı ve o yakınlıktan Eğil sırtını dinleyeyim Cildin bittiği yerden sarıl temastır Hukuk okumadığımız kentte Otobüslerle yürüyüşlerle Yetmiş rakam ağlamalarla Elbiseler elbiseler hiç çıkmadan Elbiseler bitti


3

Hiç anne olamamaktan İngilizce kurslardan İkinci öğretimlerden hepsi Olmasalardı olacaktı hepsi Gökçeada hepsi o evlerde hepsi Ne başlamadı bile önce Dünyaya bir gün ara gereksinimi Sana katılmamaktan Hımm’lar ve ehm’ler den Bak yine brokoliden Sana hediyemin gelmemesinden Duvarlara tek kolumu dayamaktan Kafayı kola gömmekten Ağlamak yerine barbunya ve Kuala Lumpur hepsi

Yazlıklara minibüslerle Aralık duruşları 860 adım O bina boş biliyor Neden Tanpınar’ı sonradan alıp getirdim Mücadele anlamında sarı pijamalar Okuldan ayrılıp hürriyetlere kavuştuk Kafelerde iki dört eller masada Kars’a gidebilmek için de yurdumuz bize karşı Çok köşklerde yerken

Seninle ancak Fransız kültürüne Duşun altında fark etmeden Kayboldu yüzünden Bu kabiliyetli bünyelerle terbiyeli kaplanlar değiştik Biliyoruz insan yüz elli yıldır bunlarla Bütün planlar saçından düşen kadar olamaz 

İç havadisler burada Yarım saat önceki rüyayı barındıran Bu düşünceler üzerine beni götüren şey Belki de 1950’li yılların başında olmamızdır Fuad’a senden tam otuz dokuz sene var İyi ki yok yüzümde kapanmış altmış üç senelik eller Yollarda ağaçların arasına terk Yolcular bizden anlamamış Mersin kadar tuhaf yerlerde şiş ayaklar Ben olmadığım zaman sen devletin otoyollarında Ortadan başlamış hikâye Öncesi iki taraftan apartman boşluğuna Sürekli deniz
  

4

Seslendiğim hep bu kelimeler Kanım ayaklardan dolanmış Civar odalarda çoluk çocuk Hep on üç yaş altımız İki kardeş ilk kez anlamış Halılar devamlı kayıp yazları Mutfakta adamlar eğilmiş konuşur Dolaplar içinden arasından elinden Koku hep penceresiz 1989 burada devreye girer ikiye bölüp yılları Kucaklarımızda bin dokuz yüz doksan yanlarımız Ve hâlâ yukarılardan atlamamışız

Eşyanın veya hayatın kendisinde Yani bulunması tabii olan yerlerde değil İki çocuğu geri çağırıyoruz Ayaktakiler bizden yana Kalktığın yataklardan mesafe Derecemiz kırkın ve her şey temmuzun tamamen altında Ayağımı kaç yüz kilometre uzatıp Vilayetimizin yolları yine bozuk ulaşmamaktan Böyle günlerde hatırla Kaç muavin otobüsten aşağı atlar Sanki kırılmamış mola yerlerinde alkış sesleri Bu kapı açmaların ardından daha başka odalar İnan bunların bir bölümünden boyum Birkaç santim uzar


5

Derste bomboş duvarlardan başka hiç kentleri Devam ediyor o yürüyüşün olmamış kurgusu Gülmen gereken içeriden yumruk gerekliliği Mutlu gecelerde kalmamış Budapeşte uykusu



Daha önce Şerhh'in ilk sayısında yayınlandı.