10 Eylül 2017 Pazar

Aras'ın Spor ve Mistisizm Üzerine Bir Sohbetten Sonra Aşkını Kazandığı Hanım




Sıcak sulara uzanır ayakları elleri vardır kollarının bittiği yerde
Sabahları hayat başlar dünya bizim kalmamız gereken yerdir ineriz
Saçları gökyüzüne uzanır sanırım orada dostları var ağlayabilir onlara
O ağladığında buna karşılık üstümüze alkışlarız Roma İmparatorluğu yıkılır

Milattan önce uzandım varmam uzun sürdü dudaklarına ben üzgünüm
Unuttuğum çocuklar var biralar üzerime dökülür seni öpmeyi başarırım
Alkışlara ara verilince kötülere korku veririz kedilere vardır bunun anlamı
İyilere yumruklarım lokum tekmelerim şekerlemedir böyle filmler izleriz

Uçaklara tebrik ederiz üstümüze çok güzel düşerler kış gelince
Bu kış buradan kuşlanır bir kışın kuşlandığı yer tam burasıdır
Sonra sıcaklığın buluşur başının döndüğü hayat denizleriyle
Ben üzüldüğümde kanayan güzel bileklerinle izimiz kalır elbiselerde

O çocuk yanlış koşuyor yağmurlar bu yüzden memleketlenir üst üste
Orospu çocukları gibi severiz birbirimizi madalyalarımız gülmekten
Bu küfürler aslında anlamından ziyade suların üstümüzden geçmesinden
Şimdi dünyanın tüm Mayıs ayları birleşir sen çok daha apartmanlar sevilirsin

Kuş bak ben bu yollardan geldim ölebilirdim mümkün ölmedim
Sana küçük harakiriler biraz da duvara son hız bir şeyler getirdim
Sen neredeyiz onu anlat bu yer bu gök kimin bu üç ton geceler
Ambulanslar ısmarlayalım birbirimize dünya uzun uykusundayken



*Daha önce Diri Ozanlar Derneği'nin üçüncü sayısında yayımlandı


29 Mayıs 2017 Pazartesi

Dünyada, Yani Burada Değil



Bir yere varmıyor. Bu kesin. Yazarların, iyi yazarların tek bir meselesi olur genelde. Her yeni öyküde ya da romanda o meselenin bir çeşitlemesini sunarlar. Jonathan Franzen, Özgürlük kitabında tam 600 sayfa boyunca bir ailenin, böyle bir dünyada varolmaya çalışan aile bireylerinin hikayesini anlatıyor. Özgürlüğün, daha doğrusu özgürlük hissinin ne olduğunu, ona sahip olmanın ne anlama geldiğini ve böyle bir yanılsamaya kapıldığımızda nasıl hayal kırıklıkları yaşayacağımızı…

Sonuç aynı: Bir yere varmıyor. Elbette özgürleşmeliyiz. Ta ki özgürleşmenin asıl mesele olmadığını anlayana kadar. Her gün kalkıyor, yürüyor ve mahvoluyoruz. Kitapta belki de bu güneşin altındaki insanlar arasında olabilecek her şey, her nokta ele alınıyor. Mutluluklar, umutlar, beklentiler ve acılar. Ama bir yere varmıyor. Çünkü dünyadayız. Yani burada değil. Dünyada. Bu kolay atlatılabilecek bir şey değil. Jonathan Franzen da atlatamıyor. Yoksa insan neden 600 sayfalık bir kitap yazar ki?