Ben henüz İkinci Yeni'yi
aşamadım. Dün evime geldiler. Oturduk onlarla. Dedim böyle böyle. Her neyse
gittiler sonra. Mutfakta oyalandım biraz. Tuvalet kapısının yorganını
düzelttim. Koltuk biraz yan mı duruyordu ne. Durdum, baktım, onu da düzelttim.
Yemeğin altını yaktım. Isındı. Yedim. Sonra gidip baktım bir daha: Yok, yine
aşamamışım.
Tanıdıklara haber
verdim. Ben artık yeni bir şey yapmak için bir şeyi aşmaya çalışmayacağım,
dedim. Hem, dedim, İkinci Yeni diyosun ya hani. Şimdi bu İkinci Yeni neyi aşıp
yeni oldu ki? Birinci Yeni'yi mi? Mantık
bu mu? Sen sokakta ya da evde diyelim,
bir sabah aştın İkinci Yeni'yi. Adına da dedin milenyum şiiri. Peki öğleden
sonra ne yapacağız?
Yeni’nin istikameti
“aşmak”tan geçmese olmuyor mu? Mesela Afyon’dan bir adam çıkıyor. Yazmış
bişeyler. Ama gidip bakıyor ki hiçbir şeyi aşmamış. Ya da şöyle diyelim:
Afyon’dan bir adam çıkıyor, yepyeni bir şey yapıyor ve İkinci Yeni yerine
yanlışlıkla Edebiyat-ı Cedide’yi aşıyor. E ne olacak o zaman? Olmadı Afyonlum
İkinci Yeni’yi aşacaktın mı diyeceğiz ona?
Edip Cansever yerine Tevfik
Fikret şiirini aşmış bir Afyonlu ne yapar? Sanırım önce geriye dönüp Ataç’ın
Tevfik Fikret’e sarf ettiği hakaretamiz sözleri araştırır. Ataç’ın bu durumda
haksız olduğunu, işte Tevfik Fikret’in Batılı tavrının aslında bir yenilik
olduğunu “çukulata demezler de şokola der bunlar” şeklindeki Ataç tespitinin de
mübalağa olduğunu vs. düşünür.
Gider Afyonlu, kaybolur
“Şiir Tarihi”nde. Geldik ve de geldik işte yine asıl meseleye. Sihirli laf bu:
“Şiir Tarihi” Oyunu da var bunun, oynuyorlar.
Aşmak, şu bu hikâye.
Sayfada görünmek istiyorlar, sayfayı yenilemek. Sayfayı yenileyince de “yeni”
olacak sanıyorlar. Dil bitti falan deyip ardından “Şair” ile başlayan cümleler
kuruyorlar. “Şunu okumadan bu olmaz” “Buna girmeden şu anlaşılmaz” diyorlar. -Hep
diyorlar-. Avangard’ı da “Deneysel”i de o tarih içinde bir farklılığı temsil
etmek için kullanıyorlar. Yani ben hem Anarşist hem de Posta okuruyum diyorlar.
Lar.
Kavgaları aslında yer
kapma savaşı. Eksikliği duyulan şey
iletişim yoksunluğu değil. –Yaratıcılık.- İletişim çok zaten. -İletişimi
yaratıcılık mı sanıyorlar?- Nerden baksanız mama papa det bästa jag vet.
Düzenlemenin, çıkışın
yolu çocukları geri çağırmaktan geçiyor. Şair’den çok, sürüklenen toprak
parçalarına yakınlaşan çocukları. Onlar bu şiirli ve tarihli hortumda açılan
deliklerdir. Aşmak, geçmek, üzerine çıkmak gibi şeyleri bırakıp şiiri alıp
kaçırırlar. Yürürlükte olan şiirden çıkmaktır amaç. Bir bekçi, manav ya da
psikolog olarak -ama şair olarak değil hiç değil- şiirden çıkmak. Hem de şiirle
birlikte çıkmak. Şair gibi dengeli, güvenli ayaklar yerine diğer dengesiz
ayakların taşıdığı yapıtlar ne kadar güçlüdür. Yarı tarihçilerin, Annesinin
hatıralarında yer almayanların, Dil oyunlarına kapılanların ya da İkindiye
Mandalina taşıyanların hepsi de birbirleriyle bağlantısız ilişki içindedir.
Hepsi de özne – özne ilişkisinde ya da bir başka tür ilişki biçiminde değil,
her “şey”i kapsayan tekillikler içinde buluşurlar. Şeyler, farklılığı
“Aşma”da değil, bilakis, alt kademelerde, inerek, karşılaşarak,
“aşındırarak” oluştururlar.
Aslında olay bir tercih
meselesi: Bütün enerjisini farklı bir şey yapmaya seferber eden ve gerilen ip
üzerinde başlayan bir akrobatı “aşan” Şair’e tercih etmek.
Aras K.
Daha önce Şeyderg'de yayınlanmıştı - 2012