26 Şubat 2014 Çarşamba

Yanlışlıkla Edebiyat-ı Cedide’yi Aşmak






Ben henüz İkinci Yeni'yi aşamadım. Dün evime geldiler. Oturduk onlarla. Dedim böyle böyle. Her neyse gittiler sonra. Mutfakta oyalandım biraz. Tuvalet kapısının yorganını düzelttim. Koltuk biraz yan mı duruyordu ne. Durdum, baktım, onu da düzelttim. Yemeğin altını yaktım. Isındı. Yedim. Sonra gidip baktım bir daha: Yok, yine aşamamışım.

Tanıdıklara haber verdim. Ben artık yeni bir şey yapmak için bir şeyi aşmaya çalışmayacağım, dedim. Hem, dedim, İkinci Yeni diyosun ya hani. Şimdi bu İkinci Yeni neyi aşıp yeni oldu ki? Birinci Yeni'yi mi?  Mantık bu mu?  Sen sokakta ya da evde diyelim, bir sabah aştın İkinci Yeni'yi. Adına da dedin milenyum şiiri. Peki öğleden sonra ne yapacağız?

Yeni’nin istikameti “aşmak”tan geçmese olmuyor mu? Mesela Afyon’dan bir adam çıkıyor. Yazmış bişeyler. Ama gidip bakıyor ki hiçbir şeyi aşmamış. Ya da şöyle diyelim: Afyon’dan bir adam çıkıyor, yepyeni bir şey yapıyor ve İkinci Yeni yerine yanlışlıkla Edebiyat-ı Cedide’yi aşıyor. E ne olacak o zaman? Olmadı Afyonlum İkinci Yeni’yi aşacaktın mı diyeceğiz ona?

Edip Cansever yerine Tevfik Fikret şiirini aşmış bir Afyonlu ne yapar? Sanırım önce geriye dönüp Ataç’ın Tevfik Fikret’e sarf ettiği hakaretamiz sözleri araştırır. Ataç’ın bu durumda haksız olduğunu, işte Tevfik Fikret’in Batılı tavrının aslında bir yenilik olduğunu “çukulata demezler de şokola der bunlar” şeklindeki Ataç tespitinin de mübalağa olduğunu vs. düşünür.

Gider Afyonlu, kaybolur “Şiir Tarihi”nde. Geldik ve de geldik işte yine asıl meseleye. Sihirli laf bu: “Şiir Tarihi” Oyunu da var bunun, oynuyorlar. 

Aşmak, şu bu hikâye. Sayfada görünmek istiyorlar, sayfayı yenilemek. Sayfayı yenileyince de “yeni” olacak sanıyorlar. Dil bitti falan deyip ardından “Şair” ile başlayan cümleler kuruyorlar. “Şunu okumadan bu olmaz” “Buna girmeden şu anlaşılmaz” diyorlar. -Hep diyorlar-. Avangard’ı da “Deneysel”i de o tarih içinde bir farklılığı temsil etmek için kullanıyorlar. Yani ben hem Anarşist hem de Posta okuruyum diyorlar. Lar.

Kavgaları aslında yer kapma savaşı.  Eksikliği duyulan şey iletişim yoksunluğu değil. –Yaratıcılık.- İletişim çok zaten. -İletişimi yaratıcılık mı sanıyorlar?- Nerden baksanız mama papa det bästa jag vet.

Düzenlemenin, çıkışın yolu çocukları geri çağırmaktan geçiyor. Şair’den çok, sürüklenen toprak parçalarına yakınlaşan çocukları. Onlar bu şiirli ve tarihli hortumda açılan deliklerdir. Aşmak, geçmek, üzerine çıkmak gibi şeyleri bırakıp şiiri alıp kaçırırlar. Yürürlükte olan şiirden çıkmaktır amaç. Bir bekçi, manav ya da psikolog olarak -ama şair olarak değil hiç değil- şiirden çıkmak. Hem de şiirle birlikte çıkmak. Şair gibi dengeli, güvenli ayaklar yerine diğer dengesiz ayakların taşıdığı yapıtlar ne kadar güçlüdür. Yarı tarihçilerin, Annesinin hatıralarında yer almayanların, Dil oyunlarına kapılanların ya da İkindiye Mandalina taşıyanların hepsi de birbirleriyle bağlantısız ilişki içindedir. Hepsi de özne – özne ilişkisinde ya da bir başka tür ilişki biçiminde değil, her “şey”i kapsayan tekillikler içinde buluşurlar. Şeyler, farklılığı “Aşma”da değil, bilakis, alt kademelerde, inerek, karşılaşarak, “aşındırarak”  oluştururlar.

Aslında olay bir tercih meselesi: Bütün enerjisini farklı bir şey yapmaya seferber eden ve gerilen ip üzerinde başlayan bir akrobatı “aşan” Şair’e tercih etmek.

Aras K.


Daha önce Şeyderg'de yayınlanmıştı - 2012

Kako Sam Sistematski Unisten Od Idiota








Yavrucuğum ben bununla yaşıyorum.
Yine bak fecaat dizelerimizin tersine
İstanbul Beatnik şubesi kaybetmiş.
Kaç tane dispanser sevdim.
Kaç tane kürek kemiği ellerimle.
İşte bunları alt alta dizince şiir oluyor.
Münir’e de böyle dedim,
Yemin ederim anlıyor.
Sen şimdi al bu mandalinaları
Ve beni git böylece yürüyerek.
Ben bu halka halka
İnanmıyorum yavrucuğum.
Babam milli takım basketleri için.
Sen  Rock’n Roll için
Küçükpark’ta çok konuşuyorsun.
Zaten kimse  4 haziran 1989’u da
Hatırlamıyor.
Çıkıp saçlarımı kestirdim
Filmler bittiğinde.
Elimle seni işaret edip
Harakiri denedim.
İstedim adımız geçsin
Venezuela gibi bir günde.


2
  
Bununla beraber dişlerini
Görüyorum yavrucuğum.
Üç tarafı denizle kaplı ülkede,
Hiç uyuyamıyorum.
Arkamdan gel,
Anadolu’da ölü göm en çok bana.
Erken çocukları sana kırıyorum.
Al hepsini şeyden ekle.
Zaten sen nereden başlasan
Tıraşlı adamlar girerdi bahçeye.
Şimdi seni o bahçelerde
Geri kalmış ülkeler bırakamam.
-Devletçi Şair ile birlikte,
Henüz gelmemiş okura ek bu-

  
1

Bir dahaki gelişine kadar
4.8 milyon insan ölmüş dünyada
Ben de kendime rodeolar
Sürükledim  şol git kadınlarla
Burada durursam babaannem
Pazartesileri ölmez tanıyorum
Althusser’e yaklaş arka çık
Ben terminallerde istop ediyorum
Art arda kızgınım zaten o terminalleri
O otobüslerden hikâyeler indirmedim
Bir tek Pozantı yakınlarında
Bir gece seni aralıktı sanki
Arasından çok duvarların
Ben bunun için muavinden
Üç kere kahkaha istedim
Sen bu ve bunun gibi zamanlarda
Yeşil erikler toplayıp uzandığın
Öğle uykularında incinmeliydin


0
  
Yavrucuğum, biz seninle
Kaçıncı yüzyılı buradayız.
Ben Sasaniler’den itibaren
İşte böyle yukarı baktım.
Benim öyle sanıyorum
Seninle bir ilişkim olacak.
Bunu topyekûn geriye çekilme 
Sahnemizden çok iyi anladım.
Velhasıl bu tartışma programı cumhuriyetine
Kadar üç bin sırt üstü kulaç attım.
Buraya geldik sen vardın ben vardım 
Sen vardık molozların üzerinde çokça
Biraz da sapasağlam leoparlar vardık.
Ama biliyorsun duygu sona erdi
Yardım et, otobüsler üzerime artık.



 Aras K.

Daha önce Ücra'da yayınlandı.

24 Şubat 2014 Pazartesi

Nışadır için Biraz Necatigil




Bir dönüş yapmak değil hiç değil. Unuttunuz bak, değil hatırlatmak değil. Bir “fakat” bu. Toptancı mantıkla girişirken, yürürken ve uzaklaşırken arada gözden kaçıyor. Bazen “Allah hepsinin belasını versin” demeden önce bir şiire yeniden denk gelmek. Mek. Mekanın önemi değil bu da değil. Neden değil Necatigil?

Bir adamı sevmek. Ama yani. Kötü şakir diyelim Namık K.. Bu adamı hani tut vur duvara. Ama nasıl olduysa Adana yolunda önlü arkalı denk geldik herifle. Sonra da olan oldu mola yerinde oturup çay içtik. Ben ben ve Namık Namık. Adamın “Aşkın Rengi Siyahtır” diye kitabı var ama çay güzel. Adana yollarında, molalarda kırılır alkış sesleri, dururken birden düşünürsünüz Kuala Lumpur gelir, ağaçlardan, aralarından hücumu gölgelerin. O yüzden işte bir şekilde böylece oturduk Namık’la. Saçma sapan şeylerden bahsediyor tabi. Yok edebiyatın gücü yok Şair’in görevi kedi var geçiyor önümüzden adam bak diyor bakışsız bir kedi, o derece yani, vursan vurursun ama adam iyi Esteban, çayı falan ödüyor, tavsiye veriyor, ihtiyacın olursa diyor, o Edebiyat Festivali’ne ben evde oturmaya gidiyor, Oradan sonra haber yok. Bir iki yıl sonra Kitab Fuarı’nda bir panelde gene saçmalarken karşılıyorum kendisini.

Buradan gelmeyeceğim Necatigil’e. Orhan Kemal’e de gelmeyeceğim. İşin özü herkes yanlışlıkla da olsa bir şey yazar. Ama sen bunu mesela 5 yıl önceden okuduğunda meh der gidersin. 5 yıl sonra ne olursa olur işte. Buradan da gelmeyeceğim Necatigil’e. Hiç bile gelmemek için, yaygın bir inanışın aksine Tanrı’nın yok gözüktüğü yerler vardır doğada.

İyi Şair midir Kötü Şakir midir orasını ben bilmem. Bir adamın şiirlerini değerlendirirken külliyatına da girmek gerekir belki ama niyetim yok, hem sonuçta daha önce bir yerde yine bir şekilde söylediğim gibi: Bana ne yani. O kadar eleştirmen var. Olmadı Enis var Batur batur yazıyor adam. Geçen kütüphane’de hiç üşenmedim bütün kitaplarını topladım Batur’un. Hepsi birbirine benzeyen hepsi toplanmış bir dolu kitap. Hani benim yediğim azami simit miktarı kadar kitabı var adamın. Oysa bizler, yani burada tam da bu nedenle Bir Enis Batur kariyerini…

Diğer kitaplarına hiç girmeden, En/Cam çin, Zebra çin, İki Başına Yürümek çin, kısa bir yürüyüş yapmak çin, gelebildik nihayet Necatigil’e . Süreya sevmediğim bir şiirinde anlatır da anlatır Necatigil’i. Nereye mi yazardı şiirlerini? Diye sorular sorar. Bütün bunlardan azade sevmek çin Necatigil’i tek bir şiiri bile yeterli olabilir. Hayatında çektiği sıkıntılar artık bir Şakir’in serencamı olmamalı. Bizim Cafer de çeker sıkıntı üstüne üstlük şiir de yazmaz. Daha ne olsun.

Buradan üzerine yürüdüğüm Necatigil çok basit bir şekilde yapabileceği şeyleri çok basit bir şekilde yapmadığı için de önemlidir. Sadeliği, lafı uzatmaması, iddiasız görünmesi, büyük büyük konuşup ahkâm kesmemesi, en azından bahsettiğim kitablarda, anladığım bir şey, henüz Necatigil’e gelemedik.

Nışadır şiir’de söylememek, söylemeyi ertelemek için uygun bir örnek midir? Hatırlıyorum tam da şimdi, işte bu şekilde hatırlıyorum, yıllar evvel Birikim’de bir yazı… Murat Belge’li yazı. Üzerine üzerine Necatigil’li yazı. İşte ben o an bir hata yapıp, Murat Belge’ye kanarak (Üstelik Necatigil’i de severmiş Belge, pek severmiş hı-hı) Necatigil’den uzaklaşmış, tam da okumadan hımm ve ehm’lemiş idim.  O yazısında Mr. Belge, günlük yaşamda Necatigil’in gözlemlerinden, işte yok sevgilisini terk edip başka bir erkeklen evlenen kızın trajedisinin Necatigil’in şiirinde dile geldiğinden, den den den bahsedip duruyordu okunamayacak kadar sayfalarca. Seçtiği dizeleri de görsen yani bu Murat Belge dersin iki tane şiir okumamış hayatında. “Roman Yapısı”  “Birey ve Roman” derken hüüp diye makineye çekip bırakmış şiiri. İşte bu yüzden ve bu yazıdan ötürü ben girememişim Necatigil’e. Okudukları kişiyi nasıl da etkiliyor bilmeden.

Ama Mustafa Irgat da ne diyor bak  “Behçet Necatigil konusundaysa şunu belirtmek isterim (...) hiç kuşkusuz cins bir şairdir.” (Hâlâ okuduklarınızdan etkilenip mi dönüyorsunuz Şakirlere?)  Kötü yazmak için de en azından kötü bir şeyler okumamız ya da unut.

İkibinciyeni Şiir, Aşan Şiir, Ayhan Aşan şiir, böyle aktüel olandan, zamana duyulan bu güvenden, geçenden, kalandan, gidenden ziyade, 2012’de Necatigil’e işte tam da böyle bir yazıyla dönülmez. Dönülmesin de zaten. Dönülemeyecek kadar önünde, bu dile çevrilmemiş bir kitabda dendiği gibi “ölüm ve gözyaşına rağmen neşeli bir kitap.”
Oturup saysan bin kişi vardır şu Şiir Kamusu, yani benim görmek istediğim, bildiğim, takip ettiğim bu ve bu kadar sayı bir merkez olma çabasına giriyor ya Gülen Adam’ı Amarcord. Böyle bir dünyada böyle bir merkez olur mü? Ortada durdu Necatigil. Ne yani durmasın mı? Böyle yaşadı böyle öldü. En çok da durdu. Herkes en çok durur demeyerek, şimdi filanca yerde mutlaka bir soğuk su akıyordur, ayakları, masa ayakları içindedir bu suyun. Demek istediğim bu kadar.


Aras K.

Daha önce Şeyderg'de yayınlanmıştı.

22 Şubat 2014 Cumartesi

Konumuzla İlgisi Olmayan Dört Madde





Bir
                                                                       
yakup ağlasın artık.
terry grandchester da ağaçtan insin.

sabahları kapıları,
kim çalsın kanunları obuaları.
erkek olan kadını kadın olan
peygamberi görmüştü rüyasında.
ben o sıra dünyaya güldüm.
ablamla topsuz koşular..
duvarları ve fıskiyeleri anlamaya çalışırken biz,
çoğu insan sabahlara kadar çin’de yaşar.
                               
bir şey vardı. gün vardı. alanya’da sızdım.
atari vardı. mustapha vardı.
sabahları varlığımızı armağan ederdik
akşamları r.muhtar vardı.
üç su damlası ağır çekim inince
saat 16:32’de tenime,
o hışımla doksanları yarılamıştı
cumhuriyeti ve türkiye.

ah ne çok isterdim tarihi biraz da ayağa kalkmadan okumak.
nedense pek mühimdi doksanlarda orospu çocuğu olmak.

                                                       

İki

elleri ceplerinde bir adam babamı soruyor.
yürüyerek uzaklaşıyorum.
sanayi devrimini kızlar bana gülümsedi.
ellerimi sıkarak anlıyorum. 
-hem yarın  tekrar cumartesi 

birden aklıma cuma’dan çıkar gibi akın.
hatırlasana: üçüncü mehmed’in kardeş sevgisi

seni üçüncü mehmed transfer piyasasının en çok
seni  biraz da haber turk spikeri yaptıktan sonra yavaşça
seni renklerime bağlayıp gazetelerde sayfalarca
seni işte ve kaynadıysa çayın altını bir güzel
sonra sen uyanıp bir sabah haçova savaşında
bak gördün mü onaltıncı kardeşinin yazdığı bir şiir geldi aklıma :


Meyhaneye ilk varışım*


Öyle sermestim ki her an sâkinâme yazabilirim.
Ben bu konulara bilhassa seninle temas etmek isterim.

Vakanüvis yaklaşmayalım fakat yoksa Viyana’ya gelmeden dans ederim.
Köçek olmak da bana koymaz sadece akşamları cima severim.

Palikar bade getir böyle edip bekri göremen bencileyin…
Doldur bre saki doldur da şöyle bir kavimler göçü edeyim

Ben meyperest olmuşum içerimde afitab-ı temmuz.
İki kadeh sonra başlayacak o şehvetengiz hatuna taarruz.


 *kaynaklar 1595 yılına ait bir şiir olduğunu söylüyor. fakat bu söz konusunda kesin bir bilgi yok.   




Üç
                                                                       
ne zaman başlarsa şevket abinin karate kursları, işte o zaman icat edilir festivallerden ödülle ayrılan macar yapımları. pardesümü giymeden, mavi pijamalarımla sokağa çıkıyorum. insanlar kucağıma kurduğum yumruklara bakıyor ve fena halde sabah oluyor.eve dönüp süratle bir araba kazasına giyiniyorum.

-haberlere çıkan adam kısa saçlı bağırıyor:
“bir daha insaniyetlik yaparsam otobüs çarpsın”-

en büyük asker otogar’dan havaya doğru yükseldi ve rastladığım bütün behçet bey’ler ölü. bugün, beni eve döndüremeyecek bazı sebeplerim var. okulda yaslandığım taş duvar adını bilmediğim selçuklu sultanını teneffüslerde ağlatıyor.

burada zamanı çok olan bir çocuk
kilosunu ve kahkahasını öğreniyor.



Dört
                                                     
bir dakikalık saygı duruşundan mağlup döndüm.
seher şeniz geçti sokaktan, cahide sonku.
kılıcımı havaya kaldırırken saatime baktım
ve evet, işte.. ”yenecem seni bolu.”

ben hâlâ telefon kulübelerinden çıkıp üzülüyorum.
medine’de bir yanlışlık oldu,
art arda on iki tane fassbinder filmi izliyorum.
21. yüzyılda lirik şiir yazılır mı?
“yazılır mı ulan” diyorum.
cevap bulabilmek için gördüğüm ilk yirmi dört yaşıma
sakallarımla giriyorum.

-dışarı çıkınca karşılaştığım herhangi bir insana:
:“acaba 04.06.1989’u hatırlıyor musunuz?”

artık hafta sonları da evde oturuyorum.


Aras K.



Daha önce Duvar ve Şeyderg'de çıkmıştı.




20 Şubat 2014 Perşembe

Mohaç Savaşında Bıyıksız Bir Adam




Bir

Ben bir vakitler kitapsız Slovak şairleri görürdüm.
Üzerimde battaniye olurdu leğen kemiklerimi sayardım.

Onu gördüm. Çılgın bilim adamlarıyla deneye koştum. Yüzmek öğrendim.

Hem söyler misin dedim bebeğim inerse Alman Reis-i Cumhurları bu gece,
Hangi trene yetiştiririz kazamızı ve nasıl paklar bizi söz gelimi bir uçan tekme.



İki

Vücudunun çeşitli yerlerinden gülelim otobüsler olsun
Dünyanın hiçbir Sturm Graz’ı gelmesin çıkmayalım idmanlara
İşbu yumruğu da göğsüme kabul ettim tartışabiliriz
Bir problem olursa Norveç düzeltir aramızı sen telaş yapma
Evde oturup ıslahat yapalım yamulalım inkılaplarla
Abdülhamid alışık değildir sakın ha sakın sofrada bağırma
Komşular duyarsa geç gelir yemeğe birinci ve ikinci meşrutiyet
Araplar da arkamızdan vurayazar bizi öyle söyler tarihçi ekseriyet


Üç                                       
                                                                                 

bir salinger öyküsü üzre denize bakmağa gitmek.

ya ben bu cümlelerin.. ne bileyim işte

bunu söylemek için barınacak bir yer yoktu ama seni temin ederim incinmişti aşil tendonum ve yürüdükçe sekban-ı cedid  basıyordu eklemlerimi otobüslere binerken tuhaf bir dünya işte anlamadık bütün sumo güreşçileri toplanmıştı etrafımıza biz onları bir şeylerin mutlak alameti saydık kargamış da bir ağaç kırılırdı o zaman kırılmasın mı? çiçek desenli bir halının üzerinde uzanırken bir şeyi açıklığa kavuşturmamız gerekiyordu ve tam o ağır çekim kavuşturma esnasında  florans lambalardan biri tek başına ah sönmüştü ve ben bu işe nasıl içerlemiştim eğilip ayak parmaklarımı yakmıştım… çok sonraları şu oldukça fransız bayanı bir kere daha düşünürsek diyorum bebeğim ya da:


Bir gün çok kuvvetli Fransızcamız olur da fondue yersek
Sevişmeden önce geri alırsak saatleri
Ve gidersek eklem bacaklıların sebil olduğu adalara..
Çömelip bir kibrit yaktıktan sonra ağlayarak bakar mıyız Darwin amcaya?


Dört

Ben Mohaç savaşında bir adam. Immanuel Kant ile aynı boydayım.
O gencadamı hezarpare olmadan bilhassa ellerimle kurtarmalıyım.

Kendime en çok cumartesi geceleri sıfır üç onbeşte yakışıyorum,
Belirtmeden bitiremem hiçbir fotoğrafta yetenekli genç şair çıkmıyorum


Aras K.


Daha önce "heves" dergisinin son sayısında yayınlanmıştı.